Laleler ve Çiçekler

Lale, Türk kültüründe, bir devre adını vermiş, baş tacı olacak kadar sevilip benimsenmiş bir çiçektir. Hem geçmişte hem de günümüzde zarafetin, inceliğin ve masumiyetin sembolü olmuştur. 

Aslında Lale Orta Asya‘da doğmuş bir çiçektir. Selçuklular ile birlikte Anadolu’ya taşındığı bilinen çiçek, Osmanlı için büyük bir refah göstergesi olmuştur. Osmanlı yayıldıkça kültürünü de gittiği yerlere götürmekte geri kalmamıştır. Türk el sanatlarında, motiflerde sıklıkla görülen lale bilhassa İstanbul’un simgesi olmuş zamanla. Bu özelliğini günümüzde de hala korumaktadır. İlk lale süslemeleri 12. yüzyıla kadar dayanıyor. Laleyi şiirlerine ilk taşıyan ise Mevlana Celaleddin Rumi olmuş. Mevlana’nin rubailerinde yer alan lale kara sevdayı temsil etmiş. Adeta dua eder gibi açılan elleri anımsattığı düşünülür, bu da lalenin inanç boyutunu derinleştirir.

“Ey Gönül!
Cânına üflenen nefhayla yan da kavrul!
Amma lâle gibi ol ki, hâlinden sadece “yâr” haberdâr olsun.”
Mevlana Celaleddin Rumi

Tüm bunların yanında lale neyi anlatır derseniz, güzelliğin sembolüdür denilebilir. Hem iç hem de dış güzelliğin sembolüdür lale. İnancın ve aşkın bir bedende buluşmasıdır. Kusursuz bir parıltının ifade edilişidir.
Lale çiçeği anlamı, asil, aşk ve zarif anlamlarını taşımaktadır. Sadece ilkbahar aylarında görülen lale, gururlu bir çiçek olarak bilinir. Lale insana huzur verir. Farklı renk seçenekleri anlamını da farklılaştırmış, çoğaltmıştı Lale kelimesi aslen delband (tülbent) adlı bir Farsça kelimeden türemiştir. Yani günümüz Türkçesi ile türban anlamına geldiğini söylemek mümkün. Bunun sebebi ise çoğunlukla çiçeğin türban şeklinde olması söylenebilir.

Bazı kaynaklara göre Çırağan Sarayı’nın bahçesindeki en özel lale olan Taç-ı Kayser çalınmış ve uzun süre aranmasına rağmen bulunamamıştı. Ayrıca bazı lale soğanları için 1000 altından fazla fiyatlar biçilirdi. Bunun nedeni de lale tek başına bir görsellik olmanın yanında musikiyi, zevki ve keyfi getiren bir kültürün sembolü olmasıydı.

Bu kadar özene ve meraka rağmen Osmanlı lale üretimi ve ticareti konusundaki liderliğini bir yüzyıl kadar sonra Hollanda’ya kaptırdı. Çok geçmeden de lale soğanı alımını tümüyle Avrupa’dan sağlamaya başladı. Ama tek bir fark vardı, Avrupa’dan gelen bu laleler bir kere çiçek veriyor ve ölüyordu. Laleleriyle İstanbul bir anda lalesiz kalmış ve lale kültürü 18.yy’ın sonlarına doğru da neredeyse o rengarenk yıllar yaşanmamış gibi azalmaya başlamıştı. Ancak buğün istanbulun sembolü olarak olağan üstü renkleriyle yerini almıştır.

Lale’nin tarihini ve hikayesini araştırırken karşılaştığımız bir diğer hikaye ise ters lale hikayesi. Sırlı bir çiçek olarak bilinen ters lalenin hikayesi kısaca şöyle;

19. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı topraklarına özgü bir çiçek olma özelliğini koruyan Ters lale, Anadolu coğrafyasına ait endemik bir türdür. Bu çiçeğe dair anlatılan ilk hikaye Hristiyanlık ile ilgili. Bu hikayede anlatılana göre Hz. İsa çarmıha gerilmeye giderken geçtiği yoldaki tüm çiçekler saygı ve üzüntüyle eğilir, bir tek Ters Lale boyun eğmez ve mağrurluğunu korur. Fakat İsa’nın ona bakışlarından ve ardından çarmıha gerilmesinden son derece etkilenen bu çiçek, üzüntü ve utançtan boynunu eğer ve ağlamaya başlar. Hikayenin başka bir anlatımında ise İsa’nın çarmıha gerileceği anı izleyen Hz. Meryem’in gözyaşlarının düştüğü yerde Ters Lale yetişmeye başlar. Bu hikayeden ötürü bu çiçek Hristiyan aleminde kutsal sayılmaktadır.

Çiçeğin bir diğer hikayesi de Müslümanlar tarafından anlatılıyor. Bu hikayeye göre Kerbela’da katledilen Hz. Hasan ve Hüseyin’in anısına yetişmektedir. Anadolu topraklarında yaşanan hüzünü temsil etmektedir.

Bu çiçeğin güzelliği birçok şiire ve türküye de konu olmuştur. Aşık Veysel de bir türküsünde yer vermiştir ağlayan geline;

“Lale der ki : Ey Allah’ım benim boynum neden eğri?

Yardan ayrı düştüm gayrı, benden ala çiçek var mı?”

Yüzlerce çiçeğe hikayeler yazan mitoloji elbette lale için de bir hikaye anlatmadan geçmemiş. Bilinene göre bilhassa doğu edebiyatında kullanılan Pers mitolojisindeki lale çiçeğinin kökeni şöyledir. Bir yaprağın üstünde bulunan minik bir çiğ tanesine yıldırım düşüyor. Ardından çiğ tanesi ve yaprak alev alıyor. Daha sonra donuyor ve lale meydana geliyor. Lalenin ortasında bulunan koyu rengin de bu yanmadan meydana geldiği söyleniyor. Hikayeler bitmek bilmiyor anlayacağınız

Nülüfer Çiçekleri/Terkos Gölü/Çatalca/İstanbul
Nülüfer Çiçekleri/Terkos Gölü/Çatalca/İstanbul
Nülüfer Çiçekleri/Terkos Gölü/Çatalca/İstanbul
Nülüfer Çiçekleri/Terkos Gölü/Çatalca/İstanbul